Özgüven Sağlıklı İletişimde Başrolde
top of page

Özgüven Sağlıklı İletişimde Başrolde



Hayatın her alanında, bireyler birbirleriyle iletişim halinde. Bu, toplum içerisinde yaşayan her birey için geçerli bir durum. Bir yandan, iletişim kurmak, yemek yemek, su içmek kadar doğal bir ihtiyaç aynı zamanda. Kurulan iletişimden maksimum fayda sağlamak ve hem sosyal hem de iş ilişkilerinde sorun yaşamamak için de bu iletişimin en doğru ve sağlıklı şekilde kurulması gerektiği yadsınamaz bir gerçek. İletişim, sadece teknikten ibaret değildir ve iletişimin bir ruhu olması gerekir.

İletişimin ruhunu oluşturmayı ve sağlıklı olmasını sağlayan saygı, güven, güleryüz, dürüstlük, şeffaflık gibi bir çok faktör var. Ancak bunların yanı sıra, sağlıklı, doğru ve etkili iletişim kurmada en önemli faktörlerden biri ve hatta belki de en önceliklisi özgüven.

Özgüven eksikliği çekenler bilir. Kişi çoğu zaman kendini ifade etmekte, potansiyelini ortaya koymakta zorlanır. Öyle anlar gelir ki kişi “sihirli bir değnek olsa da kurtulsam şu dertten” deme noktasına gelir.

İletişimde özgüven neden önemlidir?

Her şeyden önce, toplum içinde özgüveni iyi olanların, içine kapanık, özgüven sıkıntısı çeken insanlara kıyasla çok daha iyi iletişim kurabildiği hepimizin bildiği ve gözlemlediği bir gerçek. Özgüven eksikliği, sektör, pozisyon gözetmeksizin her çalışanın olduğu kadar çalışmayan bireyler için de çok önemli bir konu. İş hayatı ya da özel yaşam farketmeksizin, her birey kendi duygularını, ihtiyaçlarını, beklentilerini net ve dürüst bir şekilde tanımlayıp, ortaya koyabildiği ölçüde sağlıklı iletişim kurabilir. İletişimin karşılıklı olduğunu göz önüne aldığımızda, bireylerin birbirlerini anlamaları için kendilerini doğru ve net ifade edebilmeleri son derece önemlidir. Özgüven ise kişinin kendini doğru tanıması, beklentilerini ve duygularını doğru adlandırıp ifade edebilmesiyle doğru orantılıdır. Dolayısıyla sağlıklı iletişim kurmanın yolu öncelikle özgüvenli bireyler olmaktan geçiyor demek çok da yanlış olmaz.

Sosyal ilişkilerde özgüven


Sosyal ilişkilerde sağlıklı iletişim kurmanın yolu da özgüvenli bireyler olmaktan geçiyor. Yukarıda da belirttiğim gibi özgüven eksikliği olan bireyler kendi duygu, istek ve beklentilerini net bir şekilde belirleyemediği gibi karşı tarafa da net bir şekilde aktarmakta sorun yaşıyor. Dolayısıyla sağlıklı bir iletişim kurulamamış oluyor. Bununla birlikte özgüven eksikliği olan bireyler, kendileri dışındaki kişileri hep kendilerinden daha güzel, daha başarılı, daha zeki veya daha güçlü (bu sıfarları çoğaltmak mümkün) görürken kendilerini de başarısız, çirkin, sevilmeyen ve istenmeyen olarak görmeye meyilli olabildikleri için sosyal ilişkilerinde de kendilerini hiç mutlu olmadıkları konumlarda bulabiliyorlar. Dolayısıyla sosyal ilişkilerde de hem sağlıklı bir iletişim ve ilişki kurabilmek hem de iyi hissetmek adına kişinin özgüvenli olmaya ihtiyacı var. Sosyal ilişkiler dediğimizde aklımıza romantik ilişkiler de geliyor elbet. Özgüvenin, romantik ilişkilerdeki yeri de yadsınamaz. Sağlıklı bir ilişkinin ancak özgüveni yüksek, kendini, duygularını, beklenti ve isteklerini net bir şekilde tanıyan ve ifade edebilen bireylerin arasında yaşanabileceğini az çok hepimiz biliyoruz. Sonuç olarak kişi daha kendini net bir şekilde tanıyamamışsa, kendini net bir şekilde ifade edemiyorsa karşı tarafın da onu doğru bir şekilde anlayıp, doğru bir iletişim kurmasını beklemek pek de gerçekçi olmaz. Bununla birlikte özgüven eksikliği sorunu yaşayan bir birey, yukarıda da belirttiğim gibi deyim yerindeyse kendini karşısındaki insandan daha değersiz görmeye meyilli olabileceği için iletişimi ve davranış biçimi de bu yönde olacaktır. Böyle bir durumda da sağlıklı bir ilişkiden söz etmek mümkün görünmüyor.

İş hayatında özgüven


Özellikle iş yaşamında özgüven konusu, bireylerin iş hayatındaki mutluluğu ve verimliliğine doğrudan etki ediyor. Bir çok araştırma da özgüven eksikliği çeken bireylerin çalışma ortamında duygu ve düşüncelerini ifade etmek, sunum yapmak, izin, zam ya da terfi taleplerini iletmek gibi birçok konuda sıkıntı yaşadığını ortaya koyuyor. Kişinin kendine duyduğu güvensizliğin boyutuna göre, bu tip zorunluluklar karşısında verdiği tepkiler ve davranış biçimleri de farklılık gösterebiliyor. Çok ileri derecede özgüven eksikliği olan bireylerin bu tip zorunluluklar karşısında mide bulantısı, baş dönmesi gibi fiziksel reaksiyonlar verdiği durumlar bile söz konusu olabiliyor.

Özgüven eksikliği olan bireylerin ayrıca iş yaşamında psikolojik taciz boyutuna varan davranışlara maruz kalma ihtimalinin de daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce özgüven sorunu olan bir bireye fikir ve düşünceleri, yanlış olasalar bile, empoze etmek çok daha kolaydır. Hatta ileri derecede özgüven eksikliği olan bir bireye kendisini olduğundan daha da eksik hissettirerek, deyim yerindeyse sindirmek de son derece kolay ve olasıdır. Özellikle mobbing olaylarında, hem mobbingi uygulayan tarafın hem uygulanan tarafın özgüven eksikliği olan bireyler olduğunu düşünüyorum. Mobbingi uygulayan taraf, genellikle, kendinde eksik gördüğü tarafları bastırmak adına bunu yaparken, karşı taraf da özgüven eksikliği sebebiyle bu duruma karşı koyamaz hale geliyor. Üstelik mobbing sebebiyle özgüven eksikliğinin şiddeti de artıyor. Kısacası bir kısır döngüye giriyor.

Özellikle de iş yaşamında özgüven eksikliğinden kaynaklanan, kendini doğru ve açık ifade edememeye sebep olacak endişe, panik, huzursuzluk gibi bir çok duygu, davranışları da bu doğrultuda etkileyecektir. Hatta bu özgüven eksikliği sebebiyle kişi, karşısındaki bireylerin tüm davranışlarından olumsuz bir çıkarım yapmaya meyilli olacak, istenmediğini, sevilmediğini ve başarısız bulunduğunu düşünecektir. Bu doğrultuda da başaramama, kabul görmeme ve reddedilme korkuları da kişiyi ele geçirecektir şüphesiz.

Tabii ki iş yaşamında bir çok kişi özgüven eksikliğini arttıracak bir çok davranışla karşı karşıya kalabiliyor. Özellikle başarısızlık durumlarında özgüven eksikliği kişiyi ele geçirebiliyor ve bu durumu genele yaymasına, kendini bütünüyle başarısız görmesine sebep olabiliyor.

Özgüven ve kültür


Özgüven konusunda içinde bulunulan kültürün de etkisi yadsınamaz. Özgüven sorunu ne kadar insani ve evrensel bir sorun olsa da içinde bulunulan kültüre ve eğitim sistemine göre farklılıklar gösterebiliyor. Özellikle Türkiye’de bu özgüven eksikliği sorununun İngiltere, ABD gibi ülkelere kıyasla daha sık rastlandığını düşünüyorum. Örneğin özgüven eksikliğine bağlı olarak topluluk önünde bir konuşma veya sunum yapma endişesini ele aldığımızda bunu ülkemizdeki eğitim sistemine bağlamak mümkün. Bu tarz yetkinlikleri erken yaşlarda kazandıran bir eğitim sisteminde eğitim almış bireylerin özgüveni daha güçlü olduğu gibi topluluk önünde konuşma becerileri de aynı oranda gelişiyor. Eğitim sisteminin yanı sıra aile dinamikleri de bireylerin özgüveninin geleceğini belirliyor. Eğitim ailede başladığı için aslında bu iki konuyu birbirinden ayırmak çok da mümkün değil tabii bu noktada. Üstelik araştırmalara göre kişinin özgüven çekirdeğinin gelişimi 0-1 yaş arasında başlıyor. Yani aslında her şey ailede başlıyor, eğitim sistemi de bunu perçinliyor diyebilirim.


Özgüven eksikliği yaşayan biri nasıl davranır?


Özgüven eksikliği olan bireyler öncelikle başarısız olma, hata yapma korkusu baskın geldiği için genellikle herhangi bir konuda karar almakta zorlanırlar, karar almaları gerektiği durumlarda da mutlaka ama mutlaka başkalarından fikir almak zorunda hissederler. Bir noktada karar almanın sorumluluğu da onları korkutur. Bununla birlikte bir konuda farklı bir fikirleri olsa bile bu fikirlerini dile getirmekten kaçındıkları gibi gelen herhangi bir itirazda fikirlerini savunmaktan çekinirler. Özgüven eksikliği olan bireyler eleştirilmekten olduğu kadar övülmekten de korkabilirler çünkü iyi ya da kötü herhangi bir yorum karşısında kaygı duyarlar. Toplum içine girme korkusu ve sosyal ortamlardan kaçınma ihtiyacı gibi durumlar da söz konusu olabildiği gibi topluluk önünde konuşma fikri dünyanın en büyük felaketiymiş gibi hissedebilirler. Ve tabii ki çoğumuzun bildiği gibi, özgüven eksikliği olan bireyler genellikle göz teması kurmaktan da kaçınırlar. Bunun en büyük sebeplerinden biri yargılanma ve eleştirilme endişesidir.

Özgüven eksikliğiyle nasıl baş edilir?


Özgüvenin küçük yaşlarda oluşmaya başladığı ve eğitimle de sağlamlaştığı gerçeği elbette yadsınamaz ancak bu gerçek, özgüven eksikliği olan bireyin bununla baş edemeyeceği ya da bu probleminden kurtulamayacağı anlamına gelmez. Bunun için uzmanların en öncelikli önerileri ise, kişinin yapamayacağına inandığı sorumluluklar altına girmesidir. Başka bir deyişle “hayatta yapamam, mümkün değil” dediği ne varsa tam da onu yapmaya çabalaması ve kişinin kendisine mükemmel olmak zorunda olmadığını telkin etmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu tabii ki böyle söyleyince çok kolay bir şeymiş gibi geliyor ancak özgüven eksikliği olan bir birey için son derece zorlu ve büyük bir adım olabilir. Ancak kişi, kendisine zor görünen, başaramayacağını düşündüğü işleri başarabildiğini, güçlüklerin altından kalkabildiğini gördükçe, problem çözdükçe kendisine duyduğu saygı ve buna bağlı olarak da özgüveni artar. Tabii ki bu karar anı çok da basit olamayabiliyor. Bazı durumlarda hayatın ta kendisi kişiyi buna zorluyor, bazı durumlarda ise, özellikle kişi bu probleminin farkındaysa dışarıdan alacağı psikolojik yardımla bu kararı alarak değişime adım atabiliyor. Ancak profesyonel yardım da karar alma ve harekete geçme konusunda destek verebiliyor. Yani kısacası iş yine kişinin kendisinde bitiyor.

bottom of page